son zamanlarda içimden daha çok geçirir oldum, acaba ben nerede hata yapıyorum?
çok fazla güldüğüm dakikalarda mı? çok hareketli olduğum dakikalarda mı? çok hareketli nitelendirildiğimden birden çok sakin olduğum dakikalarda mı? bir insanla gerçekten dertleşebildiğim dakikalarda mı? ya da dertleşemeyip karşımdakini dinlediğim dakikalarda mı? birine gönül kapımı tam gerçekten açıyorum dediğim dakikada mı? insanların yüzüne açıkca her şeyi dile getirebildiğim dakikalarda mı? herkese eşit davrandığım için mi? insanın yapısını sevdiğim için mi? yoksa manevi şiddetin büyüklüklerini taddıkça insanlıktan soğudum için mi? beklentisiz çok şey yaptığım halde istemsiz küçük beklentiler içerisine girdiğim için mi? insan içerisinde ağlayamayan insan olduğum halde artık çok rahat ağlayabildiğim için mi? tırnak ucu mutluluklardan keyif aldığım için mi? acaba futbolu sevdiğim için mi? kediyi sevdiğim için mi peki? yahut, sustuğum dakikalarda mı?
susmak mesela. neden susar insan? düşünmek için mi? düşünmek mesela, elverişli bir şey olduğu kadar çok da tehlikeli bir şey aslında. ucu bucağı yok. bak mesela birisi şöyle yazmış;
" çoğu zaman beyninin uyuşmasıdır düşünmek.
sen o kadar düşünürsün ki bazı şeyleri, yeryüzünde senden başka kimse yıllarca onları düşünmese de olur.
çözüm bulmaya çalışmanın çocuğudur düşünmek. fazla sahiplenirsin, senden başka hiç kimseye, hiç bir şeye ihtiyacı kalmaz düşündüğün şeylerin. sadece sen ve senin hastalıklı paranoyaların yeter onlara.
uyuyamamaktır düşünmek. yemek yememektir, fazlasıyla yaşamamaktır. o sahipsiz düşüncelerin yüzünden yaşayamamaktır. bazen ölmektir, ama yavaş yavaş. kimse anlamadan, sakince...
dünyanın daha hızlı dönmesidir düşünmek. günler ve saatler o kadar hızla akar ki, "bugün günlerden haftanın sekizinci günü!" deseler inanırsın.
bazen dünyanın durmasıdır düşünmek. havada asılı kaldığını hissedersin. kimse görmez seni, yokluğunu hissetmez. çünkü sen öyle istersin. öyle bir dalmışsındır ki o karanlığa, görünmeyeyim, duyulmayayım dersin.
siyah ve beyaz gibidir düşünmek. gece ve gündüz, açık ve kapalı gibidir. grisi, öğleni, aralığı yoktur. ya uçta kalırsın, ya sonda.
lanet edersin kendine. çünkü sen öyle bir düşünürsün ki, bu dünyada başka kimsenin daha fazla düşünmesine gerek kalmaz.
sen öyle bir düşürsün ki, kimse neyi ne kadar düşündüğünü bile anlamaz.
insan düşünürken daha fazla hisseder yalnızlığını. konuşurken de düşürsün birçok şeyi, uyurken de, banyo yaparken de, yürürken de, gülerken de... nikotin ve oksijen, ciğerlerinle buluştuğu zaman da...
aileni düşürsün en çok. yaptıklarını, yapamadıklarını... kaybetmekten o kadar korkarsın ki, sevdiğin birini kaybetmektense ölmeyi yeğlersin her zaman. kendini ertelemeyi öğrenirsin.
yaşamanın sadece nefes almak olduğunu zannedersin.
sahi ya, düşünmek neydi? gene eksik bi'şeyler yaptım sanırım. "
nasıl da güzel tarif etmiş.
yalnız ben şuradan biraz devam edeceğim; sen öyle bir düşürsün ki, kimse neyi ne kadar düşündüğünü bile anlamaz. hatta bazen kendin bile anlamazsın. son zamanlarda, bu son zamanlarda yaklaşık 4 aydan fazlası süreç içeriyor, fazla yükleniyorum beynime.. hissediyorum.. çünkü büyük bir ağırlık birikiyor vücuduma.. göğnüme oturan öküzden daha fazlası vücuduma oturmuş gibi.. sürekli uyku isteği.. depresyon deniliyor buna evet. ama değil gibi de.. insan mutluyken mutsuz, mutsuzken mutlu olabiliyorsa depresyon değildir o. kendisini çok şeyden soyutlamış olmasına rağmen bir o kadar da dolu geçiriyorsa depresyon değildir o. peki nedir? kıyımsızlık? insanlık? düşünmek? hepsini harmanlayan düşünce sisilesi.. hah ne diyordum, sen öyle bir düşürsün ki, kimse neyi ne kadar düşündüğünü bile anlamaz. hatta bazen kendin bile anlamazsın. bazen (bu bazenler de günde azami 2 defa oluyor), çat diye kalakalıyorum öyle. ne düşünüyordum, neyi düşünüyordum, kimi düşünüyordum.. birden lan. kafayı yemeye son 2 saniye hissi.. bıbıp bıbıp fazla yükleme bıbıp diye öten bilgisayarın aha error veriyor heralde deyip mavi ekranı görecekmişsin korkusu resmen.. unutuyorum birden.. karıştırıyorum.. hangisi daha ağır basıyor idrak edemiyorum.. sinirler bozuluyor tabi akabinde, bir bakıyorum ağlıyorum.. sinirleniyorum hemen hırçınlaşıyorum.. sonra hoop yeniden sakinlik, 20 dakika sonra gülücükler.. akabinde bir vakit zaman sonra yeniden düşünceler.. sanırım bilgisayar reset atıyor ve ben ona açıldığında "sistemi yeniden otomatik çalıştır" seçeneğini istemsizce seçiyorum.. sürekli kaldığımız noktadan döngüsel biçimde ilerliyoruz. ve ben bunu sevmiyorum.
sahi ya, ben nerede hata yapıyorum?
haddinden fazla, insanlar üzülmesin diye uğraştığım dakikalarda mı? bu uğraşlarım sonucunda enayilik ödülümü suratıma vurmalarında yine yeni yeniden çabaladığım dakikalarda mı? ya da sabırsızlığımı sabırlılığımla sınadığım dakikalarda mı? fuzuli harcama yaptığım için mi? derslerin zorluğuyla çektiğim çin işkencelerinin revaç yaptığı vakit mi peki? yoksa, hala daha tencerede tek kişilik ölçüsü alamayıp bir apartmanlık yemek pişirdiğim anlarda mı? içten gözüküp soğuk durduğum noktalar da mı? değişime kapalı bir insan olduğum halde hayatın harbiden değiştirmeye zorlamak için elinden geleni ardına komadığı ve beni bile içerisine aldığı zamanı hücreme inandırmaya zorladığım dakikalarda mı? yoksa ağlamayana meme yok politikasını izleyen çakal tayfasının mutlu olmasını hiç adil bulmayıp abuk subuk götoş götoş salak gibi içime attığım dakikalarda mı? peki sözlüğüme eskisi gibi yazmadığımla alakalı olabilir mi? ya da sende benim hatalarımdan birisisin diyen Sezen ablamı çok dinlediğimden ötürü? yokya, Sezen abla kutsal, o olamaz. ulan bitmiyor da miler mular? neyse, benim terelelli misafirler gene geldi anlaşılan, önünü alamadan ve önbelleğimi kasmadan bitirmeli..
darlanmalar gelince tek başına yürüyüş yapmak çok faydalı bir iş. ama gel gör ki, ayağı da burktuk. yumuşak doku travması benim beynimin yımışak toku travmasına pek iyi de gelmiyor. tıkılı kaldım duvarlar içerisinde. finaller de o biçim giriyor.. 16 yaşındaki ergen çocuklar gibi isyankarlığa soyunmaktan korkuyorum. sen benim beyin içi hücrelerimi koru tanrım. bu arada, Sezen Aksu varya müthiş süperi güzelli bir kadın..
not: heey yeni güne girmişiz bu arada.